Cumhurbaşkanları suç işlediklerinde yargılanabilir mi?
T.C. Anayasasında Cumhurbaşkanının görev ve
yetkileri: “MADDE 104 - Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını,
Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde
gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler
şunlardır” diyerek, Devlet organlarını Yasama-Yürütme-Yargı kuvvetleri diye
sıralayıp, bu başlıklar altında Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini yirmibeş
fıkrada belirterek son fıkrada, “Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda
verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve
yetkileri kullanır” der.
Cumhurbakanı bu doğrultuda binlerce görevi
yerine getirirken verilen yetkilerini kullanır. Bu görev ve yetkiler sorumluluk açısından iki
kısımdır:
1– Cumhurbaşkanının Başbakan ve ilgili
bakanlarla beraber yaptığı görevler, imzaladığı kararlar ve emirler.
2– Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı görevler,
imzaladığı kararlar ve emirler.
Cumhurbaşkanının “sorumluluk ve sorumsuzluk
hali”:
“MADDE 105 - Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer
kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına
yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili
bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.
Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve
emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz.
Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye
tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”
Anayasanın 105. Maddesinin birinci fıkrası;
“Cumhurbaşkanının …. bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır;
bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur” der. Ayrıca, Cumhurbaşkanının
Anayasa ve diğer kanunlarda belirtilen tek başına yapabileceği işlemlerle
yerine getireceği görevleri ve yetkileri olduğunun belirler.
105. maddenin ikinci fıkrası ise,
“Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa
Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz” hükmünü getirir.
Cumhurbaşkanının resen imzaladığı karar ve
emirlerle yaptığı ve yaptırdığı işlemlerden; Yürütme organına ilişkin olan
başlık altındaki 13. fıkrada belirtilen “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama
sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak,” gibi somut
bir görevin yerine getirilmesinden yola çıkalım.
Cumhurbaşkanı “sürekli hastalık” nedeniyle cezasını kaldıracağı kişi için verilen sağlık raporunu inceledikten
sonra bu kişinin cezasını kaldırmaya karar verir ve karar uygulanır.
Burada cezası kaldırılan kişinin daha evvel en
hafif veya en ağır (eskisi idam, yenisi ağırlaştırılmış müebbet) cezayı almış
olması hiçbir şeyi değiştirmez. Alınan raporun sahte olduğu veya raporun hiç olmadığı
önemli değildir. Bunlar yapılan işlemin içeriğiyle ilgilidir.
Anayasanın105. maddesinin ikinci fıkrasındaki
hükme göre açılamayan davanın içeriği de yokluktur, yani sıfırdır.
Rapor sahte de olsa, yasal olmayan yollardan alınmış da olsa, suç ortaya
çıkmaz. Suç yoksa; şikâyetçi, iddianame, mahkeme, dava ve ceza da yoktur.
Cumhurbaşkanı tek başına yaptığı işlemlerden dolayı sorumsuzdur, “resen
imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı
mercilerine başvurulamaz”.
Tabii ki, Cumhurbaşkanının Anayasa’da olmayan
ama kanunlarda tüzüklerde yönetmeliklerde olan görevlerini tek başına
yürütürken aynı sorumsuzluğun ve “sıfır suçun” geçerli olduğu bizim bildiğimiz
ve bilemediğimiz işlemleri de vardır. Örneğin, örtülü ödenek harcamaları gibi.
Ayrıca, Anayasanın 125. Maddesinin ikinci
fıkrasındaki görevleriyle ilgili yapacağı işlemlerden de Cumhurbaşkanı sorumlu
değildir.
Bazı insanlar Cumhurbaşkanı, Anayasa, TCK ve
diğer kanunlarda belirtilen suçları işlerse; 105. maddenin ikinci fıkrasındaki
hükmün bu suçlar için de geçerli olduğunu savunuyor.
Bazı insanlar da Cumhurbaşkanı hangi suçu işlerse
işlesin 105. maddenin ikinci fıkrasındaki hükmün bu suçlar için geçersiz
olduğunu savunuyor. [*]
İki
tarafın da iddiası safsatadır, kıyasımukassem’in iki başıdır.
Anayasanın 105. maddesinin ikinci fıkrasındaki
hüküm; Cumhurbaşkanına görevi gereği tek başına yapacağı işlemleri sorumsuzca
yapmasını sağlar. Ama sorumsuzca suç işlemesini sağlamadığı gibi, Cumhurbaşkanı
diğer görevlerini yaparken suç işlediğinde veya görev harici suç işlediğinde
suç ortaya çıktığı için Cumhurbaşkanını suçtan sorumsuz kılmaz ve
yargılanmasını engellemez. [**]
Anayasanın 105. maddesinin ikinci fıkrasının suçlarla
ilgisi yoktur.
Ayrıca, Anayasada ve kanunlarda Cumhurbaşkanı
hakkında hukuk davası açmayı engelleyen herhangi bir hüküm yoktur.
Şimdi gelelim Anayasa’nın 105. maddesi son
fıkrasına.
Anayasanın 105. maddesi son fıkrasının ana
konusu: Suç vardır, çünkü suç ortaya çıkmıştır.
Kanun koyucu, “Cumhurbaşkanını; Anayasanın 105.
maddesi ikinci fıkrasıyla tek başına yaptığı işlemlerden, imzaladığı karar ve
emirlerden dolayı sorumsuz kıldım, işlediklekledi suçlar nedeni ile en hafif ve
en ağır cezaları almış kişilerin cezalarını affetmesi için yetkilendirdim.
Ama, Cumhurbaşkanını diğer görevlerini yaparken
göreviyle ilgili veya görev harici işlediği en hafif ve en ağır suçlardan da
sorumlu tuttum. Yürütme organı kurumu olan Bakanlar Kurulu’nu oluşturan
Başbakan ve bakanların yasama
dokunulmazlıkları olduğu halde, Devletin başı olarak Cumhurbaşkanının onlar
gibi yasama dokunulmazlığı olmadığı için vatana ihanet suçu işlediği iddia
edildiğinde Cumhurbaşkanını bu suçtan Anayasa’nın 105. maddesi son fıkrasıyla,
“özel dokulmazlık zırhıyla”, “TBMM’nin en az 413 üyesinin vereceği kararla
suçlandırılır” hükmüyle, yargılanmasını zorlaştırdım.
Fakat; Cumhurbaşkanı en ağır suçun dışında
Anayasada ve kanunlarda belirtilen TCK’de karşılığı olan suçları işlerse, onu
diğer T.C. vatandaşları gibi Anayasa ve kanunlara emanet ettim” diyor.
Anayasa’nın 105. maddesi son fıkrasındaki hüküm;
en ağır suç olan vatana ihanet suçunu
kapsayan kendine has bir hükümdür. Bu dokunulmazlık, yasama dokunulmazlığı
değildir.
105. maddenin son fıkrasında belirtilen en ağır
suçu, Cumhurbaşkanının işleyeceği diğer suçlarla kıyaslıyarak veya son fıkra
hükmünün, diğer suçlar yargılanırken uygulanacak usulde de (hukuk) geçerli
olduğunu savunmak, kıyasımukassem yapmaktır, safsatayla mugalata yapmaktır,
hükümsüzdür.
Cumhurbaşkanları
ne gibi suçları işleyebilir?
Cumhurbaşkanı Devletin başı olarak …. Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Bu
amaçla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev
ve kullanacağı yetkilerle donatılmıştır.
Cumhurbaşkanı; Devlet organları olan
Yasama-Yürütme-Yargı organlarının kendi aralarında düzenli ve uyumlu
çalışmalarını gözetirken, görevini Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen
şartlara uyarak yapmazsa, görevi dolayısıyla TCK’de karşılığı olan suç ortaya
çıkar.
A– Yasama
ile ilgili olanlar: Cumhurbaşkanı; demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan
partileri, aralarındaki ilişkileri uyum açısından gözetebilir. Ama, partilerin
ilişkilerine ve iç işlerine karışırsa, partilerin lehine veya aleyhine tavır
takınırsa, Anayasanın 101. maddesi son fıkrası hükmü ve Anayasanın 103.maddesi,
…. görevini tarafsızlıkla yerine getireceği doğrultusunda ettiği yemine (and
içme) sadık kalmazsa, vb. Cumhurbaşkanı göreviyle ilgili suç işlemiş olur.
B– Yargı
ile ilgili olanlar: Cumhurbaşkanı yargı kuruluşları olan mahkemelerin
çalışmalarını ve kendi aralarındaki ilişkileri gözetebilir ama, mahkemelerin
kendi aralarındaki ilişkilere girerek; kararlarına, işlerine ve çalışmalarına
karışırsa; Cumhurbaşkanı yargının diğer kuruluşların olan Baroların
çalışmalarını gözetebilir ama, Baroların işlerine, kendi aralarındaki
ilişkilere ve çalışmalara karışırsa; vb. göreviyle ilgili suç işlemiş olur.
Cumhurbaşkanı; TCK’de karşılığı olan hakaret
tehdit yaralama cinayet gibi suçları işlerse, görev harici suç ortaya çıkar.
Yukarıda örneğini verdiğimiz … vb. suçlardan
dolayı Cumhurbaşkanının görevdeyken yargılanmasına Anayasanın 105. maddesi
ikinci ve son fıkrası hükümleri engel değildir.
Cumhurbaşkanları
suç işlediklerinde nasıl yargılanır?
Suç ortaya çıkmışsa; şikâyetçi, iddianame, mahkeme,
dava ve ceza da vardır.
Cumhurbaşkanı görev harici suç işlerse; suç
kişiler arası davaya neden olur.
Şikâyetçi kişi, suç duyurusunu Cumhuriyet
Başsavcılığına iletir. Yetkili kılınan Cumhuriyet Savcısı araştırma ve
soruşturma yapar. İddianameyi hazırlayıp ilgili mahkemeye sunar. Mahkeme
iddianameyi kabul eder, davayı açar, yargılama başlar. Sorun olağan bir şekilde
çözülmüş olur.
Önemli olan, Yargıtay dahil, usulüne uygun
olağan kanun yolları tüketilmiş olduğu halde davanın açılamamış olmasıdır.
Bu durumda, şikâyetçi kişinin; Anayasanın 148.
maddesi üçüncü fıkrası hükmüne göre, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru
hakkı doğar.
Çünkü; Anayasa’nın 36. maddesi, “Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya
bakmaktan kaçınamaz” hükmüne aykırı olarak, kişinin hak arama hürriyeti ihlal
edilerek, hak ihlali ortaya çıkmıştır.
Anayasa Mahkemesi: İlk önce başvurunun usule
uygunluğunu inceler, bir eksiklik bulmaz ise davaya bakar. Kararı; şikâyetçiden
yana ise, suça ve usule uygun olan mahkemede (Sulh, Asliye, Ağır Ceza mahkemesi
veya Yargıtay’da) davayı açması için Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderir veya
göndertir, dava açılır. Veya, Anayasa Mahkemesi suç duyurusunu reddeder.
Cumhurbaşkanı göreviyle ilgili suç işlerse; görev
kötüye kullanılmış demektir.
Bu bir kamu davasıdır.
İlgilenen özel ve tüzel kişiler Cumhuriyet
Başsavcılığı’na suç duyurusunu iletir. Usulüne uygun süreç yürütüldüğü halde
olağan mahkemede dava açılamamış ise, suç duyurusu Yargıtay Başsavcılığına
iletilir. Yargıtay Başsavcısı veya Başsavcıvekili araştırma inceleme ve gerekli
görüşmeleri yaparak şu kararları alabilir.
1– Suç duyurusunu ilgili mahkemede dava açması
için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir.
2– Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya
Cumhuriyet Başsavcıvekili iddianameyi hazırlar ve Yargıtay’da davayı açar.
3– Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet
Başsavcıvekili suç duyurusunu Anayasa Mahkemesi’ne iletir. Anayasa Mahkemesi
kararı davayı açması için ilgili Başsavcılığa gönderir veya Yüce Divan
kurulmasına karar verir veya suç duyurusunu reddeder.
4– Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet
Başsavcıvekili hazırladığı iddianameyi, şüphelinin Yüce Divan’da yargılanması
için Anayasa Mahkemesi’ne iletir.
5– Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya
Cumhuriyet Başsavcıvekili suç duyurusunu reddeder.
Bundan sonraki süreci işletmek; Anayasa
Mahkemesi’ne doğrudan doğruya başvurma hakkı olan mahkemelerin, TBMM’nin 110 üyesinin ve
anamuhalefet partisinin, suç duyurusunu Anayasa Mahkemesi’ne ulaştırma
becerisine bağlıdır.
Doğru irade; doğru terazi, doğru zeminde, doğru
tartar!..
DİPNOTLAR
[*] Bazı insanlar, “Ortada suç var, fakat
Anayasayı hazırlayanlar Cumhurbaşkanlarının bu suçları işlemiyeceklerini
düşündükleri için iyi niyetlerinden dolayı hüküm eksik konulmuş” görüşünde.
Bu görüşün hükmü yoktur.
Biz de hükümsüz bir cevap verelim: 1982
Anayasası; hukuk bilgileri yüksek, kendileri deneyimli, hayatını ceza hukukuna
kilitlemiş, 259 kelimeden bir cümle kuracak kadar Türkçeyi iyi kullanan, yasada
İ harfinin I’dan önce geldiğini fark edecek kadar dikkatli olan, değil
düşünceyi açıklama suçunu, yeter ki yasada olsun düşüncenin kendisini de
yargılayıp misliyle ceza isteyen hukukçuların içinde olduğu bir ekip tarafından
hazırlanmıştır.
[**] Cumhurbaşkanlarının 34 yıldır siyasi
partilerin ve eğitimle ilgili sendikaların, Yasama, Yürütme ve Yargı
organlarının kendi aralarındaki düzeni ve uyumu
iyi gözetemediklerini gösteren, suç olmayan ama kabahat olan, bir
örnekle yetinelim.
Anayasa’nın 24. maddesinin 4. fıkrasında “Din
kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu
dersler arasında yer alır” hükmü, Milli Eğitim Temel Kanunu madde 12’de “Din
kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda
okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” diye tekrar edilmiştir. Buna göre,
bu ders tüm liselerde “zorunlu ders” olarak okutulduğu halde, İmam Hatip
Liselerinde ve Anadolu İmama Hatip Liselerinde 34 yıldır okutulmamıştır. Halen
devam etmekte olan uygulama Anayasanın eşitlik ilkesiyle ilgili 10. maddesinin birinci
dördüncü ve son fıkrasına, ayrıca Anayasanın 24. maddesinin dördüncü fıkrasının
“zorunlu ders olarak okutulur” hükmüne aykırıdır.
Bu “zorunlu ders” İmam Hatip Liselerinde ve
Anadolu İmam Hatip Liselerinde de okutularak veya Anayasanın 24. maddesinin
dördüncü fıkrası değiştirilerek eşitlik sağlanmalıdır.
Sınıfsız
Toplum Platformu